Hallstatt, Avrupa’nın en tarihi yerleşim yerlerinden biri olma özelliği taşıyor. Adını tarih öncesi dönemlere dayanan tuz madeninden almaktadır. Tuz, uzun yıllardır bu bölgenin en değerli varlığı olarak kabul edilir; buraya “Beyaz Altın” denir. Yaklaşık 7,000 yıllık geçmişiyle Avrupa’nın en eski köylerinden biridir. Muhteşem manzaralarıyla bezenmiş bu sevimli kasaba, zengin tarihini ve mimari yapısını günümüze kadar korumayı başarmıştır. Nüfusu 1000 kişinin altındadır. Kasabayı uçtan uca yürümek yalnızca yarım saat sürer, ancak sokaklar oldukça canlıdır. Büyük bir ziyaretçi kitlesi Uzak Doğu’dan gelmektedir, özellikle Çinli turistler dikkat çekmektedir. Çinliler, bu kasabayı o kadar çok sevmişlerdir ki Çin’in Huizhou şehrinde Hallstatt’ın bir kopyası 960 milyon dolara inşa edilmiştir. Hallstatt’ta resmi dil Almanca olsa da, ülkede eğitim kalitesi oldukça yüksektir, bu yüzden hemen hemen herkes İngilizce konuşabilmektedir. Avusturya’nın para birimi Euro’dur. Hallstatt, Türkiye saatiyle 1 saat geridedir. Kasabanın nüfusu 779’dur.
Gezilecek Yerler
Görülecek yerlerin planını yapmadan, sadece sokaklarında rastgele yürüyüş bile oldukça keyifli olabilir. Ben de öyle yaptım. Kasabayı bir ucundan bir ucuna yürüyün, ara sokaklara dalın; hızlı davranmadan, sakin sakin gezip keşfedin. Meydandan yukarı doğru tırmanan merdivenleri çıktığınızda, önünüzde inanılmaz bir Hallstatt manzarası beliriyor. Anlatılamayacak kadar güzel, her türlü övgüye değer.
Kilisenin mezarlığında yer olmadığı için kafataslarının bulunduğu Bone House, Hallstatt’a has enteresan bir yer. Kasabada görülmesi gereken bir diğer önemli dini yapı ise 18. yüzyılda inşa edilen Evangelist Hallstatt Kilisesi’dir.
Hallstatt Gölü
Hallstatt Gölü, Dachstein sıra dağlarının kuzey eteklerinde konumlanmıştır. 8,5 kilometre uzunluğunda ve 1 ile 2 kilometre genişliğinde olan bu göl, en derin noktasında 125 metreye kadar inebilen bir derinliğe sahiptir. Alp bölgesinin en tanınmış noktalarından biri olup, aynı zamanda Hallstätter See, Hallstatt See veya Hallstättersee adlarıyla da anılmaktadır.
Gölün sıcaklığı 24 dereceye kadar ulaşan ılık suyu, sıcak yaz günlerinde insanları dinlenmeye ve serinlemeye çağırır. Bu dağ manzarasıyla çevrili Dünya Mirası Bölgesi’nde yüzmek gerçekten ayrıcalıklı bir deneyim sunuyor olmalı. Gölde yapılan bir gezinti, gölün güzelliğini keşfetmenin en güzel yöntemlerinden biridir.
Hallstatt Pazar Meydanı
Hallstatt Market Square, köyün hem coğrafi hem de gerçek anlamda merkezinde yer alır. Hallstatt Marktplatz’ı çevreleyen canlı renkli binaları görmek, etkilenmemek neredeyse imkansızdır. Bu meydan, dünyanın en güzel meydanlarından biri olmalıdır. Tarihi 14. yüzyıla kadar uzanan meydanın çevresinde sıralanmış evler, sanki bir ressamın özenle işlediği eserler gibi düzenli ve uyumlu bir görüntü sunar. Mekânın dokusunu bozan veya manzarayı keyifsiz hale getiren hiçbir unsur yok gibidir. Burada saatlerce otursanız bile sıkılmayacağınız bir yerdir. Bir kafeye oturun ve Viyana usulü şinitzel deneyimleyin. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız bir yerdir. Geçmişte dağlardan çıkarılan, dünyanın en eski tuz madeninden elde edilen tuz ve gölden çıkan balıklar gibi malların ticareti bu meydanda yapılırdı. 1750 yılında meydandaki büyük bir kısmı yangında zarar gördü ve binalar yeniden inşa edildi. Meydanın ortasında Kutsal Üçlü Çeşme bulunmaktadır. Bir bankta oturup manzaranın tadını çıkarmak son derece keyiflidir. Kış aylarında burada Noel pazarı kurulur ve geleneksel açık hava yaz konserleri düzenlenir.
Evangelist Hallstatt Kilisesi
Evangelist Hallstatt Kilisesi (Evangelische Pfarrkirche Hallstatt), Hallstatt Gölü’nün kıyısında yükselen etkileyici bir küçük kilisedir. Köyün her yerinden görülebilen çan kulesini mutlaka fark edersiniz. Kilise, eski ve iyi korunmuş bir durumdadır. 30 Ekim 1785 tarihinde bir dua evi olarak inşa edilmiştir. İmparator Franz Joseph I, Protestan inancını Katolik inancıyla eşit bir temele oturtma kararı aldıktan sonra; eski yapı 1859-1863 yılları arasında inşa edilen yeni bir kiliseyle değiştirilmiştir. Kilisenin içinde gösterişli Barok-Rokoko dekorasyonu bulunmaz; iç mekan oldukça sadedir ancak hızlı bir ziyareti kesinlikle hak eder.
Hallstatt Tuz Madeni
250 milyon yıl önce oluşmuş olan bu maden, 7000 yıldan daha uzun bir tarihe sahiptir ve dünyanın en eski tuz madeni olarak kabul edilmektedir. Her 30 dakikada bir 70 kişilik gruplarla maden turları düzenlenir. Maden içinde yeraltı tuz gölünü ve madencilik tekniklerini anlatan bir müzeyi görebilirsiniz. Tuz madeni, 1,030 metre yüksekliğinde bulunmaktadır ve bu madene füniküler veya yürüyerek ulaşabilirsiniz. Füniküler ile sadece birkaç dakikada yukarı çıkmanız mümkündür.
Hallstatt Dünya Mirası Müzesi
Hallstatt Dünya Mirası Müzesi, kasabanın tuz madenciliği zamanından UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış ve daha yakın bir zamana kadar, bölgenin zengin tarihini ve kültürünü yansıtan bir koleksiyona ev sahipliği yapmaktadır. Müze, Dünya Mirası Müzesi dahil olmak üzere farklı bölümleri içerir ve Keltlerden başlayarak bölgede yerleşik olan birçok toplumun yaşamından kesitler sunar. Aynı zamanda kasabanın tarihine ait araç gereçler ve el sanatları örnekleri de sergilenir. Kasabanın bir diğer müzesi ise antik bir mezarlığın üzerine kurulmuş olan Prehistorik Nekropol’dür.
Hallstatt Kemik Evi
Kemik evi kavramı, 18. yüzyılda ortaya çıkan bir düşüncenin sonucudur. Artan nüfusla beraber mezar alanlarının sıkıntıya girmesiyle, yeni mezarlık alanı açmak yerine kemik evi fikri ortaya çıkmıştır. Geçici olarak gömülen kişilerin 15 yıl sonra mezarlarından çıkarılıp bu kiliseye getirildiği bir sistem uygulanmıştır.
Bu kemikler, beyazlatmak amacıyla ay ışığında birkaç hafta bekletilir ve ardından kiliseye taşınır. 600’den fazla kafatasının bulunduğu bu evde, her kafatasının sembolik bir hikayesi vardır ve bu hikayeler motiflerle kafataslarına işlenmiştir. Harflerle işaretlenen kemikler, sonrasında farklı desenlerle boyanır ve üzerlerine yazılar yazılır. Kafataslarının boyanmasındaki temel amaç, herkesin kendi yakınlarını tanıması ve onlara sahip çıkmasıdır. Zamanla rengarenk kafatasları birikince, bu çözüm turistik bir cazibe haline gelmiştir. Charnel House’a en son 1995 yılında eklenti yapılmıştır. Şu anda aşırı kalabalık sorununu hafifletmek için kremasyon yöntemi kullanılmaktadır.
Dachstein Dağları ve Beş Parmak
Dachstein Dağları ve özellikle Dachstein Salzkammergut, Avusturya seyahati sırasında kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerler arasında yer alıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu sıra dağlar, yüksekliği 2.000 ile 3.000 metre arasında değişen bir dizi etkileyici zirveden oluşuyor. Bu zirveler arasında en yükseği 2.995 metrelik Hoher Dachstein’dır. Kışın kayak, yazın ise yürüyüş için oldukça popüler olan bu dağlar, özellikle Grosse-Gosau ve Hallstätter buzulları gibi büyük (ancak küçülen) buzulları ile ünlüdür. Bir dizi teleferik, çoğu Alp yürüyüş parkuruna erişim sağlamak amacıyla üst bölgelere ulaşmanıza yardımcı olur. Bu noktalardan elde edilen görüş açıları muhteşem manzaralara açılır. En çarpıcı olanı ise Beş Parmak olarak bilinen bir dizi platformdur. Bu platformlar, havada asılı bir el gibi uzanarak 122 metre düşer ve her biri beş uzun metre genişliğindedir. Her bir platform farklı bir tasarım ve farklı bir manzara sunar: biri tamamen camdan yapılmışken, diğeri büyük bir Barok tablo çerçevesi gibi manzarayı çerçevelemektedir. Yol boyunca yer alan tabelalar, yerel jeoloji ve doğayı ayrıntılı olarak açıklar.