Tarih boyunca dünyanın en önde gelen şehirlerinden biri olarak kabul edilen Londra, İngiltere’nin ve aynı zamanda Birleşik Krallık’ın başkentidir. Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği ve her yıl en çok ziyaret edilen şehirler arasında yer alan Londra, büyük ölçüde kozmopolit bir yapısıyla öne çıkar. Dünyanın önde gelen başkentlerinden biri olan Londra, Büyük Britanya adasının güneydoğusunda, Thames Nehri üzerinde konumlanmıştır.
Londra’nın anımsatıcı özelliklerinden biri de elbette ki Londra yağmurlarıdır. Ilıman okyanus iklimi etkisi altında olan bu şehirde, yıl boyunca sık sık yağmurlu günler yaşanmaktadır. Hatta yağışsız günlerde bile genellikle bulutlu hava görülmektedir. Ancak temmuz ve ağustos aylarında güneş daha sık görülmektedir. Londra’yı soğuk ve yağmurlu hava etkilemeden keşfetmek isterseniz, seyahatinizi yaz aylarına denk getirmeniz tavsiye edilir. Ancak bu aylarda Londra’nın oldukça kalabalık olduğunu unutmamak önemlidir. Bu ünü, tarihsel stratejik konumunun yanı sıra çok sayıda turistik cazibe merkezine de dayanmaktadır. Londra’yı tam anlamıyla keşfetmek isteyen ziyaretçilere, şehirdeki zengin tarihi ve kültürel yapıları ziyaret etme fırsatı sunulmaktadır. Bu büyüleyici şehri tam anlamıyla anlayabilmek için en azından bir haftalık bir süreyi Londra gezinize ayırmanız gerekmektedir.

Westminster Sarayı (Parlamento Binası)
Bu yer Birleşik Krallık’ta, hem politikanın merkezinin bulunduğu, hem de tarihsel olarak kraliyet ailesine ev sahipliği yapmış bir alandır. 11. yüzyılda inşa edilen bu saray, zaman içinde çıkan yangınlar nedeniyle ciddi zarar görmüştür. 1512 yılında meydana gelen büyük bir yangın, İngiltere krallarının öncelikli ikametgahı olan sarayı büyük ölçüde etkilemiş; bu olayın ardından İngiltere Parlamentosu ve Adalet Divanı bu binada toplanmaya başlamıştır. Bilindiği üzere, Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası gibi tarihsel öneme sahip yerler işte bu binada bulunmaktadır. 1834 yılında daha önceki yangından çok daha büyük bir yangın meydana gelmiş ve binanın ortaçağdan kalma son parçaları dahi tahrip olmuştur.

Big Ben (Elizabeth Kulesi)
Londra’nın diğer bir sembolü olan Big Ben, aslında kulede bulunan 13 tonluk devasa çanın adıdır, ancak zamanla tüm kulenin adı olarak kullanılmıştır. 1834 yılında Westminster Sarayı’ndaki yangın sonrasında saray kompleksini yeniden inşa eden mimar Charles Barry, 1844 yılında 96 metre yüksekliğindeki bu ünlü saat kulesini tasarlamıştır. Başlangıçta farklı bir çan kullanılmış olsa da çatlayarak kullanılamaz hale gelmiş ve yerine Big Ben adı verilen yeni bir çan yapılmıştır. Big Ben, 31 Mayıs 1859’da ilk kez çalmıştır. Ancak daha sonra çatlayan çanın metali eritilip hasarlı bölge döndürülerek daha hafif bir tokmak takılmış ve çözüm sağlanmıştır. O tarihten bu yana Big Ben’den aynı ses yükselmektedir.
“Neden Big Ben?” sorusuna yönelik iki teori bulunmaktadır. Birinci teori, yangın sonrası yeniden inşa sürecine öncülük eden Sir Benjamin Hall’un geniş cüssesi nedeniyle “Big Ben” olarak adlandırıldığıdır. İkinci teori ise dönemin ağır siklet boks şampiyonu olan Benjamin Caunt’a ithafen olduğunu öne sürer.

Westminster Manastırı (Westminster Abbey)
İngiltere’nin tarihi ve kraliyet etkinliklerinin merkezlerinden biri olarak bilinen Westminster Manastırı, Prens William ve Cambridge Düşesi Kate Middleton’ın düğününün gerçekleştiği ünlü bir mekandır. 29 Nisan 2011 tarihinde gerçekleşen düğün, canlı yayınlarla milyonlarca izleyiciye ulaşmış ve büyük bir ilgi görmüştür. Manastırın kökeni Benedikten mezhebine mensup bir manastır olarak 10. yüzyıllara kadar uzanır. İngiliz Kraliyet ailesinin taç giyme törenleri 1066 yılında 1. William’ın taç giyme töreni ile başlamıştır ve o tarihten bu yana bu manastırda düzenlenmektedir. Ayrıca 17 hanedanın mezarları da bu manastırda bulunmaktadır. Ünlü bilim adamları Isaac Newton ve Charles Darwin gibi isimler de bu manastıra gömülmüşlerdir. Westminster Manastırı’nın mimarisi Anglo-Sakson stili Gotik tarzında inşa edilmiştir ve Kral 3. Henry’nin emriyle 1245 yılında yapılmıştır. Manastır içi tablolar, vitraylar ve diğer değerli objelerle dolu bir yaşayan müze gibidir. Bu mekan, tarihi ve kültürel önemiyle Londra’nın en simgesel yerlerinden biridir.
Aziz Paul Katedrali
Aziz Paul Katedrali, Anglikan mezhebine ait olup Londra’nın en büyük dini yapısı olarak bilinir. Aynı zamanda Piskoposluk merkezi olarak da kullanılan bu katedral, Londra’nın en popüler turistik yerlerinden biridir. 17. yüzyıldan kalma olmasına rağmen savaşlarda aldığı hasarlar nedeniyle birkaç kez yeniden inşa edilmiştir. Katedralin yapımı sırasında 111 metre yüksekliğiyle Londra’nın en yüksek binası olarak inşa edilmiştir. Ancak günümüzde Liverpool Katedrali’nden sonra Birleşik Krallık’ın en büyük ikinci dini yapısı konumundadır. Aziz Paul Katedrali’nin kubbesi de oldukça dikkat çekicidir ve denilenlere göre dünyanın en büyük kilise kubbesi olarak kabul edilmektedir.
Aziz Paul Katedrali, hem dini hem de tarihi açıdan büyük bir öneme sahiptir. İngiltere’nin tarihine tanıklık eden bu muhteşem yapı, turistlerin ve ziyaretçilerin ilgisini çeken ve Londra’nın simgelerinden biri haline gelmiş bir yerdir.
Buckingham Sarayı (İngiliz Kraliyet Sarayı)
Bahsettiğiniz saray, Buckingham Sarayı olarak bilinir. Buckingham Sarayı, Birleşik Krallık’ın resmi olarak tanınmış Beyaz Sarayı gibidir ve Kraliçe Elizabeth II’nin tahta çıkışından bu yana İngiliz Kraliyet ailesinin resmi ikametgahıdır. Sarayın tarihi gerçekten de oldukça zengin ve ilginçtir. İlk olarak 1702 yılında Buckingham Dükü tarafından Londra’da kişisel malikanesi olarak inşa edilmiş, ancak zamanla kraliyet konutuna dönüşmüştür. Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışının ardından, Buckingham Sarayı İngiliz Kraliyet ailesinin resmi adresi haline gelmiştir.
Sarayın geçmişi boyunca pek çok önemli olay yaşanmıştır. Kraliçe Victoria’nın kocası Prens Albert’ın ölümünün ardından saray bir süre boş kalmış, ardından Kral Edward döneminde canlanmıştır. Ünlü balkon, Kral 5. George döneminde 1914 yılında eklenmiştir. İlk ve İkinci Dünya Savaşları sırasında ise saray, savaşın etkisi altında kalmış, hatta bombardımanlara maruz kalmıştır. Buckingham Sarayı, İngiltere Kraliyet ailesinin sembolik merkezi ve İngiliz monarşisinin önemli bir parçası olarak hala hizmet vermektedir. Aynı zamanda turistlerin ziyaret ettiği ve ülkenin tarihini yansıtan önemli bir yapıdır.

Kensington Sarayı
Kensington Bahçeleri içinde yer alan bu özel saray, 17. yüzyıldan beri İngiltere Kralları, Kraliçeleri, Dük ve Düşesleri için ev olarak kullanılmıştır. Kral William’ın astım sorunları nedeniyle, Kral William ve Kraliçe Mary, Thames Nehri’nin sis ve neminden uzak bu bahçe içindeki sarayı 1689 yılında satın almış ve yaşamlarının sonuna kadar burada ikamet etmişlerdir. Daha sonradan saray Kraliçe Anne’in evi olmuştur. Onun döneminde saraya eklenen en güzel bölümlerden biri olan 1704 yılında inşa edilen Oranjeriyası, zaman içinde kraliyet üyelerinin keyif aldığı bir sosyalleşme mekanına dönüşmüştür.
Tower Bridge
Tower Bridge, Londra’nın sembolik açılıp kapanabilen baskül köprüsüdür. Şehrin iki yakasını birbirine bağlayan bu çift kuleli köprü, 1894 yılında 11.000 ton çelik kullanılarak, günde 432 işçinin 8 yıl boyunca çalışmasıyla inşa edilmiştir. Köprü eskiden buhar gücüyle çalışıyordu, ancak şimdi elektrikle işlemekte. Eski sistemden kalan tüm detaylar korunmuş ve bir sergi alanına dönüştürülmüştür. Thames Nehri üzerinde, Victoria dönemi tarzını yansıtan eski makine odasını gezebilir, köprünün açılma ve kapanma saatlerine göre burada bulunarak daha sonra eklenen cam yürüyüş yolundan manzarayı izleyebilirsiniz.