Napoli şehri, tarihten bugüne dek her zamanda çok varlıklı ve nüfuzlu bir kent olmuş. Bu sebeple her imparator zamanının güzide kentlerinden biri olma özelliğini taşıyor. M.Ö. 5. yüzyılın ortalarında Yunanlılar bu alanda “Neapolis” şehrini inşa etmişler. “Yeni Şehir” anlamındaki adı zamanla değişerek Napoli olmuş. Magna Graecia’nın kıymetli kentlerinden Napoli, Antik Roma kültürünün değişmesine ve gelişmesinde önemli bir role sahiptir. O dönemden bugüne dek 2000 seneden daha fazla bir dönemdir varlığını devam ettiren kentte Romalılar, Bizanslılar, Normanlar, Svadyalılar ve Sicilyalılar gibi kıymetli devletler hüküm sürmüş. Kent, 1200-1400 yılları arasında banliyölerin gelişmesine büyük katkı sağlamış ve pek çok büyük kilise yaptıran Angevin Hanedanı’nın da kıymetli bir yerleşim yeri olmuş. Takip eden birkaç yüzyıl daha kentte hüküm süren Aragonlular zamanında da görkemli kaleler ve etkileyici saraylar yapılmış. 1734 senesinden bu yana Bourbon Krallığı, Napoli’nin mimari tarz bakımından en iç açıcı zamanını yaşatmış. Kentte bu zamanlarda harika binalar, meydanlar ve bulvarlar yapılmış. Böylece Napoli, Avrupa’nın en kıymetli kentlerinden biri olarak ilan edilmiş.

Gezilecek Yerler
Teatro Di San Carlo
Real Teatro di San Carlo, Avrupa’da bulunan en görkemli tiyatro salonlarından biri. İtalya’nın gözde opera salonlarından biri olarak biliniyor. 1737 yılında inşaatı tamamlanan bu heybetli yapı, Bourbon Kralı Charles tarafından inşa ettirilmiş. Salonun yapımı 8 ay kadar kısa bir zamanda bitirilmiş. Avrupa’nın devamlı şekilde aktif olan en tarihi opera binası olan mimari, yeryüzündeki diğer opera binalarına da emsal niteliğindedir. Yapıda opera gösterilerine ilave olarak konserler ve bale gösterileri de yapılıyor. Gerçeküstü bir akustiği bulunan sahnede, İtalya’nın en acımasız seyircisine sahip olması ile de meşhurdur ve bu seyirciler sahnede yapılmış olan en küçük bir hatayı bile kaçırmadan sert bir şekilde eleştiriyor. Günümüzde UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış olan bu tarihi yapı, Napoli şehrinin en kıymetli yapıları arasında bulunuyor.
Santa Chiara Manastırı
1310 senesinde inşa edilmiş olan Santa Chiara Manastırı, bir ibadet yerinden daha çok bir kıyı kasabasındaki bir bahçeyi anımsatıyor. Capodimonte üretimhanelerinde yapılan Majolica çinileri ile sundurmaların çevresinde yer alan 66 sekizgen sütun rengarenk şekilde bezenmiş. Sütunlarda da aynı tarz çinilerle süslenmiş renkli, uzun şekiller yer almaktadır. Manastırın duvarlarında 18. yüzyılın ortalarındaki gündelik hayata dair farklı sahneler yansıtılmış. Bu duvarlar Eski Ahit sahnelerinin 1600’lü yılların freskleri ile bezenmiştir. Burada II. Dünya Savaşı esnasında gerçekleşen tahribatların tamir edilmesi sırasında 1. yüzyıldan bu döneme ulaşmayı başarmış olan bir Roma dönemi termal kaplıcasına ait olduğu düşünülen kalıntılar meydana çıkarılmış. Bahsi geçen kalıntılar ve çıkarılmış olan diğer 1.-4. yüzyıllar arasından kaldığı düşünülen eserlerin sergilenmiş olduğu minik bir müze yeri de yapılmış. Görkemli ve muhteşem manastırın yanında Santa Chiara’ya gitmek için de son derece geçerli sebepleriniz var. Manastırın sağ kısmındaki Roma yıkıntılarında bulunan ve kutsal sahnelerin yanında gündelik Napoliten hayatını resmeden bir presepio (doğum sahnesi) bulunuyor. Bu resimler 1700-1800’lü yıllardaki tipik gündelik geleneksel kıyafetler içerisinde betimlenmiş. Bu manastır ayrıca metropol yaşam tarzının komplex durumundan uzaklaşmak isteyen ziyaretçiler için rahat ve sakin bir ortam sağlıyor.

Capodimonte Kraliyet Sarayı
Hanedan Sarayı, Napoli şehrinin tam ortasında bulunuyor. Şehrin en geniş meydanı Piazza Plebiscito’ya bakan saray, seyahat severlerin kenti ziyaret edişine sıcak ve arkadaş canlısı bir selamlama sağlıyor. Sarayın yer aldığı bu yer, geçmişten günümüze sosyal ve politik açıdan şehrin en kıymetli noktası olmuş. İspanyolların hüküm sürdüğü zamanlarda yapılmış olan bu saray kompleksi, muazzam şekilde dizayn edilmiş hanedan odalarının yanında harika biçimde korunmuş olan tiyatro ve şapeli de sınırları içerisinde bulunduruyor. Saray binasının geçmişi, 17. yüzyıla dek uzanıyor. Saray kompleksinin dizaynı Domenico Fontana tarafından yapılmış. Yapımına ise Lemos Kontu Vali Fernando Ruiz de Castro’nun isteği üzerine başlanıyor. Görkemli bir taht odasına, sayısız oyun ve opera gösterisine ev sahipliği yapmış olan bu efsanevi tiyatroya, eşsiz antika mobilyalara ve enteresan tarihi eserler ile adeta büyüleneceksiniz.
Yapı, 1651 senesinde Picchiatti’nin tasarım ile Neoklasik stilde yapılmış olan harikulade bir merdivene sahip. 1837 senesinde ise Cenevizliler bu merdivenleri rengarenk mermerlerle süslemişler. 1919 senesine geldiğimizde Kraliyet Sarayı, ulusal kütüphane ile beraber bir tarihi müze haline getirildi ve böylelikle Napoli şehrinin kültürel açıdan çok kıymetli bir noktası olma özelliğini kazandı. Palazzo Reale’yi gezmek, hanedanların lüks yaşamlarının nasıl olduğunu görebileceğiniz bir rota oluşturma fırsatı sunuyor.
İspanyol Sarayı
İspanyol Sarayı, ilk görüşte aşık olarak derhal sahiplenmek isteyeceğiniz fakat takiben umutsuzluğa kapılacağınız yapılardan biri, sebebi ise özel mülk sayılmasından sebep ne yazık ki içeriye girmeye izin yok. Bu saray, 1738 yılında Ferdinando Sanfelice tarafından tasarlanmış, kıvrımlı kemer katmanları içerisinde çapraz merdivenlerden yapılan bir cepheye sahip. Bu saray kompleksi, bir İspanyol soylusu olan Don Tommaso Atienza’ya ait olmasından sebep bu adı ile biliniyor. Anıt şeklinde tasarlanmış olan giriş bölümünün yanında dizaynı ile de çok çekici bir mimari yapıdır.
Hipnoz etkisi yaratan bu mimari yapı, Rokoko ya da Geç Barok tarzı mimarinin en muhteşem misallerinden biri olarak gösterilebilir. Çoğunlukla bir şahin kanadını anımsatan merdivenleri ise yapının en çok ilgi çeken bölümlerinden biri.
Palazzo San Teodoro
1800’lü yıllardan günümüze ulaşmayı başarmış olan harika bir Neoklasik tarzdaki sarayda yer alan bu turistik nokta, 2001 senesinde geniş yelpaze bir yeniden yapılandırmadan geçmiş. Saray kompleksi bugün toplantılar, yemekler, konferanslar gibi sayısız organizasyona ev sahipliği yapıyor. Saray binası ayrıca Palazzo San Teodoro Experience adlı bir proje ile gerçek ve dijital dünyayı birbirine harmanlayan bir müzeyi gezme fırsatı da sunuyor. Böylelikle misafirler sanal gerçeklik tecrübesini yaşayarak geçmiş ile gelecek arasında son derece keyifli bir yolculuğa çıkıyor. Misafirler ilk denemede Bourbonlar döneminde bir geminin inişini tecrübe edebiliyor. Bir diğer farklı olanak ise misafirler kendini harikulade bir müzik sempozyumunda da bulabiliyor.

Bu eşsiz mimari yapı toplamda 3 kata yayılmış durumda. Mobilya ve dekorasyon ürünleri 1700’lü seneler zamanında Bourbon’da hayat süren işçilerin emeğidir. Bu yapıdaki en görkemli salon Balo Salonu. Bu salon dört devasa ayna ve çok kıymetli fresklerle bezenmiş. Yemek odası olarak ayrılmış olan Aynalı Salon da sarayın gösterişini misafirlere sunan bir diğer nokta. Sanat ve tarihin bir araya getirildiği sanal gerçeklik organizasyonları sayesinde hem bu harika tarihi yapıyı inceleyebilir, hem de her zamankinden farklı bir müze deneyimleyebilirsiniz.
Spaccanapoli
Piazza San Domenico Maggiore’de yürüyüş esnasında kendinizi Spaccanapoli adı verilen harika bir caddeye çıkacaksınız. Bu cadde kentin Eski Napoli kısmını diğer bölümlerden ayıran bir yer. Antik zamanlarda Eski Yunan kenti buradaymış ve dar sokaklarda gezerken antik çağların ruhunu halen daha hissetmek mümkün. Caddeye yakın bir lokasyonda yer alan Sant’Angelo a Nilo Kilisesi kentin kıymetli dini mimarilerinin başını çekiyor.