Ortaçağ, 500 yıllık bir süreç, tarihçi bilim insanları tarafından belirlenen zamanı, milattan sonra 500 ila 1500 yıl arasındaki dönem. Bu çağın özelliği antik dünya ile modern dünyanın arasında kalmasıdır. Bu nedenle apayrı bir dönem olarak insanlar tarafından kabul görmüş bir kavramdır. Antik dünyanın ise başlangıç tarihi hala belirsiz durumda. Bu ara çağın başlangıç noktası hala tarihçiler tarafından araştırılıyor. Fakat yine de belirli bir olayla bağlantısı net olarak açıklanamamış. Tarihçilerin birbiri arasındaki görüş ayrılıkları günümüzde hala devam etmekte. Yine de genel bir görüş, başlangıç noktasının Kavimler Göçü yada Batı Roma İmparatorluğunun çöküşü ile başladığı benimsenmiş. Kavimler Göçü milattan sonra 375 yılında Batı Roma İmparatorluğunun çöküşü ise milattan sonra 476’da gerçekleşmiştir. Oldukça eski olan bu tarihlerde bile fikir ayrılıkları vardır. Osmanlı İmparatorluğunun 1453 yılında, ismi o zamanlar Konstantinopolis olan İstanbul şehrini fethi ile yada Amerika Kıtasının keşfi ile ortaçağ döneminin bittiği düşünülüyor.
Peki bu dönemi ilginç kılan şeyler ne? Tarihte başlangıcı ve bitişinin bile belirsiz olduğu, modern dünya ile antik dünya arasındaki sırları saklayan bu ilginç dönem neden bu kadar gizemli? Bu dönemin izlerini keşfetmek aynı zamanda bu dönemi anlamaya yarıyor. Ortaçağdan günümüze kadar ayakta kalabilmiş eserler mevcut ve bu eserler sayesinde bu gizemlerden bir kaçı açığa çıkıyor. Bu sebeple sizlere ortaçağın 10 şehirdeki izlerini sizler için derledik. Tarihten zevk alan araştırmacı bir kişiliğe sahipseniz, bu şehirlerdeki ortaçağ izlerini mutlaka keşfedin. Şimdi geçelim o meşhur eserlere, izlere ve 10 şehre…

St. Gallen
İsviçre’de yer alan bu şehirde ortaçağın izlerini her gezdiğiniz sokakta mimarileri ile fark edeceksiniz. UNESCO kültür mirası olarak seçilen bu şehirde özellikle binaların görünümü günümüze kadar oldukça iyi korunmuş durumda. Cumbalı evleri ile göz alan bir doku mevcut şehirde. Şehrin yedinci yüzyılda kurulduğu söyleniyor. Steinach Nehri kenarında bulunan bu şehir adını aziz Gallus’tan almış. Gallen deniz seviyesinin yaklaşık olarak 700 metre üzerinde bulunuyor. Freudenberg ve Rosenberg dağları arasında, adeta gizleniyor. Merdivenin oldukça fazla bulunduğu bu şehri yürümeyi sevenlere gezip görmek için öneriyoruz. Gallen şehrinin ünlü bir kütüphanesi de mevcut. Bu kütüphane eski bir kilise üzerine inşa edilmiş durumda ve zengin bir dekorasyonu var. Dünyanın en değerli kütüphanelerinden olan bu yer artık bir müze halinde halka açık ve 150 binden fazla kitap barındırıyor.
Siena
Siena, İtalya’da bulunan ve tarihi dokusunu günümüze kadar korumuş bir şehir. Gezdiğiniz her sokakta resimler çekmek isteyeceksiniz. Mimarisi ile insanları sanki ortaçağa taşıyan bu şehirde sabit kalmak istemeyecek ve her köşesini keşfetme arzusu içinizi saracak. Tepeler üzerine kurulu olan Siena şehri aynı zamanda Toskana isimli bir bölgenin kalbi niteliğinde. Şehrin buram buram tarih kokan köşeleri ziyaretçilerini adeta zaman yolculuğuna çıkarıyor. Tıpkı St. Gallen şehri gibi Siena şehri de UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde. Kızıl ve kahverengimsi taşlarla örülü evleri ile dikkatleri üzerine toplayan Siena, parke taşlı yolları ve dar sokaklara sahip. Sokakları dolaşırken adeta bir bulmacanın içerisindeymiş gibi bir his yaratıyor. Siena şehrinde her noktada bir ortaçağ mimarisini yakalayabilirsiniz. Ne kadar bulmaca ve labirent gibi gözükse de bu sokaklarda gezerken bir anda Piazza del Campo Meydanına çıkıveriyorsunuz. Hemen hemen her sokağın ucu bu deniz kabuğu şekline benzeyen meydana çıkmanızı sağlıyor.
Prag
Bir başka ortaçağ mimarilerini taşıyan şehirde Prag. Çek Cumhuriyetinin başkenti olan kent turistler tarafından oldukça popüler bir yer. Yüz Kuleli Şehir gibi ilginç adları da olan bu şehirde göz alıcı ortaçağ yapıları adeta sizi bir kitaptan çıkmış gibi hissettiriyor. Binaların üzerindeki ince işlemeler ziyaretçilerini oldukça şaşırtıyor. Arnavut kaldırımı sokaklarında dolaşırken tarih kokusu resmen burnunuza yansıyacak.
Şehrin güzelliği günümüzde oldukça popüler. Yıllar boyunca unutamayacağınız deneyimleri yaşayacağınız bu şehri ömrünüzde mutlaka bir kere ziyaret etmelisiniz. Eski Kent Meydanı’nı ve Dünyanın en eski dev Saatini mutlaka incelemenizi öneririz. Bu saat hala çalışmaya devam ediyor ve 12 saat diliminin her biri bir burcu temsil ediyor.
Dubrovnik
Adriyatik kıyısında bulunan bu ortaçağ şehri, ziyaretçilerini harika mimarisi ile kendine çekiyor. Bu şehir de UNESCO tarafından koruma altına alınmış ve restore edilmiş. Yapılan restoreler tarihi yapılara zarar verilmeden ve orijinalliği bozulmadan özenle yapılmış. Bu sayede şehir o eski çağın izlerini taşımanın yanı sıra oldukça iyi bir durumda gösteriyor da. Şehrin içinde dolaşırken rastladığınız surların arasındaki merdivenler, merdivenlerin açıldığı dar sokaklar ve taş evler ile Dubrovnik kesinlikle görmeniz ve her köşesini keşfetmeniz gereken bir şehir. Oldukça küçük bir şehir olmasına rağmen kesinlikle keyif alacağınız bir yolculuk sunuyor size.
Canterbury
İngiltere’de bulunan Canterbury şehri tarihi yapıları ile ortaçağa dokunuyor. Doğal güzellikleri, ortaçağ mimarisi ile küçük bir şehir olan Canterbury’de, her noktada bir fotoğraf çekilmek isteyeceksiniz. Canterbury aynı zamanda hristiyanların geçmiş tarihlerden beri ziyaret ettikleri bir yer. Denize yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta olan şehrin kuzey tarafında ise Whistable kasabası var. Küçük sahil kasabası tanımına uyan bu kasaba Londra zenginlerinin gözde uğrak mekanı. Tarihi 1278’e kadar dayanan Leeds Şatosu mutlaka ziyaret etmeniz gereken gezi noktalarından. Sanki bir filmden çıkan görüntüsü ile suların ortasında dev bir şato olan Leeds muhteşem görünümü ile sizi büyüleyecek. Çok fazla el değiştirmiş olsa da en son sahibi Lady Baillie diye biliniyor.

Würzburg
Würzburg, Almanya’da bulunan bir ortaçağ şehri. Özellikle ziyaret etmenizi tavsiye ettiğimiz gezi noktası ise buradan 60 kilometre uzaklıkta bulunan Rothenburg. Burası tamamen surlar ile etrafı sarılmış muhteşem güzellikteki bir yer ve ortaçağın izlerini her köşesinde bolca barındırıyor. Dik çatılı evleri ve taştan kuleleri ile şehrin görüntüsü adeta bir masaldan fırlamış gibi gözüküyor. Eğer Almanya’ya bir gezi planlıyorsanız bu şehri gezinize dahil etmeyi de sakın unutmayın.
Lüneburg
Bolca ortaçağ izlerini taşıyan bu şehir de Almanya’da bulunuyor. Tuğladan evleri ile gotik bir mimariye sahio Lüneburg eski zamanları sanki içten içe hissetmenizi sağlıyor. Ortaçağ kasabası Lüneburg turistler için de oldukça fazla ziyaret edilen yerlerden. Şehrin içerisinde bulunan su kanalları, kiliseler ve tekneler ile çok farklı bir deneyim yaşayacaksınız. Bu özellikleri ve görülmeye değer manzaralarıyla, Almanya ziyaretinde Lüneburg şehri de mutlaka duraklarınızdan birinde olmalı. Sadece evlerin güzelliği bile sizi büyülemeye yetecek, her süslü eski kapıda bir fotoğraf çekilmek isteyeceksiniz. Lüneburg şehri binalarının arasındaki ahşap kolonlar ve çatıya doğru uzanan sarmaşık bitkileri ile oldukça muazzam bir manzaraya sahip.