Pamukkale, her sene sahip olduğu doğal güzellikler ile yerli yabancı çok fazla sayıda misafiri ağırlamaya devam eden son derece önemli yerlerden bir tanesi olarak biliniyor. Ancak insanların bir kısmı Pamukkale’yi yalnızca travertenleri ile ön plana çıkan yer olarak biliyor. Gerçekte ise ülkemizin diğer pek çok noktasında olduğu gibi Pamukkale’de de oldukça köklü bir tarihe sahip yerler bulunuyor. Bu aşamada yapmanız gereken tek şey ise bu yerleri keşfetmek. Hierapolis Antik Kenti, Milattan Önce 2. yüzyıla ulaşan etkileyici tarihi ile sizleri bekliyor. Denizli iline yaklaşık olarak 18 kilometre uzaklıkta yer alan bu antik kent, arkeoloji dünyasında “Kutsal Kent” olarak biliniyor. Böyle denmesinin temel nedeni ise antik kentin içerisinde çok fazla sayıda tapınak ve dinsel yapının bulunması.

Hierapolis Antik Kenti’nin Kuruluşu
Her ne kadar Hierapolis Antik Kenti kuruluşu hakkında elde edilen bilgiler son derece kısıtlı olsa da kentin Bergama Kralı II. Eumenes tarafından kurulmuş olduğu düşünülmekte. Kent, ismini Bergama’nın kurucusu olan Telephos’un eşi olan Hiera’dan almakta. Hiera, Telephos’un eşi olmasının yanı sıra dönemin en ünlü savaşçıları olan Amazonların da kraliçesi olarak tanınıyor. Hierapolis, Milattan Sonra 60. yüzyılda meydana gelmiş olan büyük depreme kadar gelişmekte olan dokusunu başarılı şekilde sürdüren özgün bir bölgeydi.
Depremin meydana gelmesi sonrasında ise o dönemde var olan diğer kentler gibi depremden ciddi anlamda zararlar alarak kısa sürecek bir gerileme dönemine girmiş. İşgaller ile karşı karşıya kalmasından sonra var olan niteliklerini kaybetmeye başlayan şehir, böylece tipik Roma kenti görüntüsüne ulaşmış. Aynı zamanda bu dönemde şehir çok defa restore edilmiş ve o zamanın gereksinimlerine göre de kullanılmaya devam edilmiş. Karşı karşıya kaldığı Bizans işgalleri sonrasında dahi önemini kaybetmemiş olan şehir, o dönemlerde ise Hıristiyanlık merkezi şeklinde kullanılmaya devam edilmiş. Bunun en önemli sebebi ise Hz. İsa’nın havarileri arasında yer alan Aziz Philip’in Hierapolis sınırlarında öldürülmüş olması. Ardından Türk hakimiyetine girmiş olan şehir, üretim ve ticaret noktası olarak kullanılmaya devam etmiş. 14. yüzyılda meydana gelen depremin sonrasında ise kentte meydana gelen deprem ile beraber kent tamamen terk edilmiş.
Hierapolis Antik Kenti İçerisinde Yer Alan Önemli Yapılar
İlk olarak kurulduğu zamanlarda terk edildiği döneme kadar son derece önemli yerlerden biri olmuş Hierapolis Antik Kenti, o dönemlerden kalan miraslarını günümüzde ziyaretçilerine sunmaya devam ediyor. Kentin tam orta noktasından geçerek kenti güney – kuzey şeklinde ikiye bölen cadde, geçmiş dönemlerde meydan olarak kullanılmış. Ve ticari amaçlar için hizmet etmekte olan tezgahlar da yine bu bölgede yer alıyormuş. Bununla birlikte önemli olan kamu yapıları da yine toplu şekilde bu cadde boyunca inşa edilmiş. Yolun her iki ucunda ise anıtsal kapılar yer alıyor. Bu kapılar şehrin giriş çıkış işlevini görüyor.
Hierapolis Frontinus Caddesi olarak adlandırılan caddenin yüzey kısmı günümüzde 2 metre kadar yüksekliğe sahip kalker tabakası ile kaplıdır.
14 metrelik genişliğe sahip ana caddenin başlangıcında bulunan Frontinüs Kapısı; savaş gitmiş olan askerlerin dönüşlerinde halk tarafından karşılanma anını resmedilmiş olduğu bazı tablolarda da görülebilen bir kapı. Hierapolis Antik Kenti girişindeki bu kapı, işlenmiş bloklardan inşa edilmiş ve son derece geniş bir görünüme sahip olmasından dolayı Helenistik döneme ait özellikleri taşıyor. Aynı zamanda kapının yine içerisinde yer aldığı dönemde görülmüş olan yuvarlak şekle sahip kulelere yaslanmış olması da yine o zamanlarda var olan önemini gösteren son derece dikkat çekici bir ayrıntı.
Bununla birlikte Hierapolis Antik Kenti içerisinde yer alan diğer üç kapıda yine aktif şekilde kullanılmaktaydı. Lykos Nehri’ne açılmakta olan Güney Roma Kapısı, günümüzde özellikle de muhteşem bir manzaraya sahip olmasından dolayı tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. Gökyüzünü son derece temiz ve net görmesinden dolayı yıldızlar üzerinden matematiksel hesaplamalar gerçekleştirmekte olan astronomlar tarafından daha çok bu kapıya yakın noktalar tercih edilmiş. Kuzey Bizans kapısı ise şehri kötü talihten korumak adına yapılan dinsel motifleri üzerinde barındırıyor. Güney Bizans Kapısı da ağırlıklı olarak yerli halkın hasat zamanı ticaret yapmasını kolaylaştırmak için inşa edilmiş dönemsel olarak kullanılan bir kapı olarak biliniyor.
Agora
Milattan Sonra 60 yılında meydana gelen büyük depremin sonrasında Frontinus Caddesi ve doğudaki tepenin yamaçları arasına kurulmuş olan Agora, deprem öncesinde ise yerleşimin dışında atölye ve nekropolis olarak kullanılan bir yermiş.
Hierapolis Bizans Kilisesi
Sütunlu Cadde ve Erken Bizans Sur Duvarı’nın kuzey kısmında yer alan kilise, sahip olduğu görkemli yapısı ile görenleri kendine hayran bırakıyor. İlk inşası Milattan sonra 5. ve 6. yüzyıla aitken çeşitli düzenlemeler sonrasında Milattan Sonra 10. yüzyıla kadar kullanılmış. 2010 – 2013 yılları arasında yapılan kazı çalışmalarında ise St. Philippus’a ait olan mezar ortaya çıkarıldı.
Kleopatra Antik Havuzu
Araştırmacıların Hierapolis Antik Kenti için kutsal demelerindeki en büyük nedenlerden bir tanesi, kuzey kısmında yer alan Kleopatra Antik Havuzu. İçermiş olduğu mineraller ve sıcaklığından dolayı damar sertliği, tansiyon, romatizma, çeşitli kalp hastalıkları, deri hastalıkları gibi çeşitli hastalıkları şifa olduğu daha o dönemlerde dahi keşfedilmiş olmalı da Roma zamanında buraya birçok sağlık merkezi inşa edilmiş. Üstelik burayı ziyaret ettiğiniz zaman da görebileceğiniz gibi havuz günümüzde de kullanılmaya devam ediyor. Sağlığa yararlı olan suyu, mineralleri ve PH değerleri bakımından da dünyanın sayılı havuzlarından biri olarak biliniyor.

Apollon Tapınağı
Hierapolis Antik Kenti içerisindeki en eski dini merkezlerinden bir tanesi Apollon Tapınağı. Anlatılanlarda ve yazıtlarda farklı dini efsanelere konu olmuş kutsal bir yer olduğu bilinmekte. Her ne kadar günümüze kadar gelirken farklı depremlerden ötürü zarar görmüş olmasına rağmen o dönemin insanları için ne kadar önemli olduğunu anlamak mümkün. Sütunlarını incelediğiniz zaman üzerlerinde yer alan çatlaklarda o zamanlardaki depremlerin etkilerini de açık bir şekilde gözlemeniz mümkün oluyor. Hierapolis Antik Kenti içindeki bu tapınağın yer aldığı düzlük, aynı zamanda antik kentin içinde en güzel fotoğraf karelerini de çekebileceğiniz yerlerin başında bulunuyor. Tapınağın sütunlarının üzerinde de sanat değeri taşımakta olan işlemelere baktığınız zaman çok iyi durumda olduklarını da görebilirsiniz.
Antik Tiyatro
Devasa bir yapıya sahip olan antik tiyatro, genel olarak Grek tiyatrosu özelliklerini taşıyor ve günümüze kadar çok iyi bir kondisyonla gelmiş. Bunun en büyük sebebi ise 60 depremi sonrasında tiyatronun yapımına başlanmış olması. Her ne kadar deprem sonrası kimi doğal afetlere ve savaşlara maruz kalmış olsa da bunlar tiyatroya çok fazla etki etmemiş. Toplamda 5 kapı ile 50 oturma sırasına sahip olan tiyatroda akustiğin ve mimari dizaynın son derece etkileyici olmasından dolayı kayıpsız ses iletimi bulunuyor. Hierapolis Antik Kenti içerisinden günümüze kadar gelmeyi başarmış en etkileyici yapılar arasında bulunan tiyatronun çevresi ise değişik dönemlerdeki farklı ustalar tarafından yapılmış kabartmalar ile süslenmiş olduğunu görebilirsiniz. Öyle ki pek çok kişi Hierapolis Antik Kenti ziyaretini yalnızca tiyatrosu için dahi tercih ediyor.