Sıcakta keşif yapmaktansa güneşin azalması, yaprakların dökülüşü ve renk cümbüşünü daha çok tercih ederiz. Hatta bazı yerler “Yılın bu zamanında çok güzel oluyor” da denir. Romantizmi iliklerinize kadar hissedeceğiniz sonbahar aylarında birbirinden keyifli ve unutulmaz geziler planlayabilirsiniz. Avrupa kentlerini sizler için derledik;
Toskana, İtalya
Selvi ağaçları, zeytinlikler ve en önemlisi üzüm bağlarıyla Rönesans’ın doğuşundaki mimarinin merkezine gidiyoruz. Başkenti Floransa olan bölgenin, Michelangelo’nun “Davut” heykeli, Botticelli’nin Uffizi Galerisi’ndeki eserleri ve Duomo Bazilikası dahil olmak üzere dünyanın en tanınmış Rönesans sanat ve mimarisine ev sahipliği yapmaktadır. Çeşitli doğal manzarası, engebeli Apennine Dağları’nı, Elba adasının Tiren Denizi’ndeki plajlarını ve Chianti’nin zeytinliklerini ve üzüm bağlarını kapsar. Üzüm bağlarının tam kel kaldığı dönemde sonbaharda muhteşem şaraplar hazırlanır. Genelde her yerde ama özellikle otellerde konaklamada ücretsiz tadım da yapılabiliyor. Uçsuz bucaksız bağlarda kartpostal manzaralarını yaşayacağınızın garantisini veriyoruz. Geleneksel yaşamdan kopmayan ailelerde, ailenin annesi ayın belli tarihlerinde konukları için özel yemekler düzenliyor, kendi şaraplarını da biz turistlere ikram ediyorlar.
Lagos, Portekiz
Canlı yaz gece hayatı ve partileriyle ünlü olması nedeniyle Algarve ve Portekiz’de en çok ziyaret edilen şehirlerden biridir. Sıcaklık dindikten sonra Lagos, Portekiz Keşif Çağı’nın tarihi bir merkezi, Denizci Henry’nin sık sık evi, tarihi tersane ve bir zamanlar Avrupa köle ticaretinin merkezidir. 2012’de, seyahat sitesi tarafından, dünya çapında “yükselişte olan 15 destinasyon” listesinde Lagos’u bir numaralı seyahat destinasyonu olarak sınıflandırdı.
Lagos’ta yapılacak en iyi şeyler, şehrin Portekiz’in güneybatı kıyısındaki pastoral sahil ortamından tam olarak yararlanır. Atlantik Okyanusu manzarasıyla mavinin farklı tonlarını keşfedip, engebeli kireçtaşı kayalıkları görünümü tamamlar. Kırmızı toprak altın kumsallarla buluşur. Beyaz badanalı binalar, her Arnavut kaldırımlı şeridin etrafındaki süslü detaylı azulejo’larla tezat oluşturuyor ve antik surlar, başka bir zamanda yaşayan bir hava yakalıyor.
*Azulejo; Portekiz’e özgü seramik çalışmasıdır.
Amsterdam, Hollanda
Öğrenciyken arkadaşlarıyla konuştuğu özgürlükleri yaşayacağı, kanallar boyunca bisiklet gezileriyle Amsterdam’ı keşfi bu sonbaharda neden olmasın? Rembrandt’ı, Van Gogh’u ve birçok sanat eserini Müzeler Bölgesinde görebilirsiniz. Biranın değişiklik tonlarını tadabileceğiniz şehirde bisikletle, tekneyle ulaşım bütün bildiklerinizi yenileyecek. Amsterdam’da ulaşımınızı ve müze girişlerinizi daha uygun fiyata getirecek kartlar var. Kaç gün gittiğinize veya gezmek istediğiniz yerlere bağlı olarak size uygun kartı seçip onu kullanmak hesaplı olacaktır.
Ljubljana, Slovenya
Küçük bir başkentin cazibesi ile büyük Avrupa şehirlerinin özgüvenini birleştiren canlı, yeşil bir şehir.Büyüleyici şehir sokaklarında romantik bir yürüyüş yapmak veya aktif olarak Ljubljana’daki ilgi çekici yerleri keşfedebilirsiniz.Diğer yandan Ljubljana’da eski yeniyle buluşuyor; ve görünüşe göre tarih, yerleşim yerinin tüm beş bin yılını onu ülkenin başkenti olmaya hazırlamakla geçirdi. Zengin tarihinin her döneminden izler taşımayı başarmış; Roman Emona’nın mirasından; Rönesans, Barok ve Art Nouveau dönemlerine kadar, şehir merkezinin ön cepheleri ve süslü kapı eşikleri, Ljubljanica nehrini süsleyen romantik köprüler, eğimli çatılar ve şehir merkezinin derinliklerine uzanan bir park ile karakterize edilir. Burada Orta Avrupa katedrallerinin heykelsi estetiğiyle İtalyan sanat anlayışı birleşir. Diğer adıyla doğu ve batı kültürleri buluştuğu noktadır. Ayrıca romantizmi adında saklı. Nasıl mı dersiniz; “Aşk” terimi, “ljubljena”ya (sevilen kadın) benzeyen Ljubljana’nın kendi adınadır.
Prag, Çekya
Eski adıyla Çek Cumhuriyeti’nin şato ve kiliselerle dolu başkenti seyahatseverlerin ilgi odağı. Geçmişte “100 Kuleli Şehir”, “Avrupa’nın Çatısı”, “Avrupa’nın Kalbi”, “Altın Şehir” ve “Şehirlerin Anası” gibi birçok lakapla anılan Prag, ülkenin başkenti ve en büyük kenti olmasının yanı sıra aynı zamanda çok ilgi çeken bir turizm merkezi konumunda. Prag, tarihi köprüleri, katedralleri, altın uçlu kuleleri ve kaleleriyle Avrupa’da en çok ziyaret edilen şehirler arasında ilk 10’da yer alıyor. Zengin tarihe sahip olan ve Romanesk, Gotik, Rönesans ve Barok mimarisinden canlı örnekler taşıyan bu tarihi kent, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında zarar görmeyen nadir Avrupa şehirlerinden bir tanesi. Eski kent meydanında, Astronomik Orta Çağ Saat Kulesi, Tyn Kilisesi, Eski Belediye Binası, Jan Hus Heykeli, şamdanlarla bezeli kubbeli tavanıyla 12. yüzyılda inşa edilen St. Nicholas Kilisesi ve Meryem Ana Sütunu ile daha birçok tarihi yapı yer alıyor.Bir nehir tarafından ikiye bölünmüş ve tepelerle çevrili bir vadide konumlanan şehir, yürüyerek gezmek için de oldukça ideal.
Edinburgh, İskoçya
Avrupa’nın en güzel görünümlü kentlerinden biri olarak kabul edilen şehir, Orta Çağ ve Georgian dönemlerine ait mimarisiyle bilinmektedir. Kayaların üstüne kurulu olan ve tarihî şehirle, şehrin ana caddesi Royal Mile hakim bir konumda bulunan şatosu başta olmak üzere birçok tarihi ve turistik özelliğe sahiptir. Şehrin “OldTown” ve “New Town” bölgeleri UNESCO Dünya Miras Listesi’ndedir. Milli sembollerinin başında da İskoç erkeklerinin giydiği kilt geliyor. Evet, hala giyiyorlar. Sokaklarda, mekanlarda etek giyen erkeklere denk gelebilirsiniz. İnsana kasvetli havayı sevdiren Edinburgh, J. K Rowling’in kitapların ilk bölümlerinden bazılarını burada yazdığı için Harry Potter’ın doğum yeri olarak bilinir. Yani bu tarihi şehirde dizideki karakterlere, yerlere ve olaylara ilham verdiği düşünülen birçok yer var. Eğer bir Harry Potter hayranıysanız (birçoğumuz gibi) The Elephant House, Spoon Cafe ile başlayarak Balmoral Hotel ile turunuzu sonlandırabilirsiniz.
Brugge, Belçika
Kuzeybatı Belçika’da kanalları, Arnavut kaldırımlı sokakları ve ortaçağ binaları ile ayırt edilir. Limanı Zeebrugge, balıkçılık ve Avrupa ticareti için önemli bir merkezdir. Şehir merkezindeki Burg meydanında yer alan 14. yüzyıldan kalma Stadhuis (Belediye Binası), süslü oymalı bir tavana sahiptir. Yakınlardaki Markt meydanında 47 çan çanı ve panoramik manzaralı 83 metrelik bir kulesi olan 13. yüzyıldan kalma bir çan kulesi bulunmaktadır.
Bruges’deki ortaçağ mimarisinin çoğu bozulmamış durumda ve bu da onu Avrupa’nın en iyi korunmuş ortaçağ şehirlerinden biri yapıyor. “Tarihi Bruges Merkezi” 2000 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır. Ortaçağ binaları arasında, tuğla sivri ucu 115,6 m’ye ulaşan ve onu dünyanın ikinci en yüksek tuğla kulesi/binası yapan Meryem Ana Kilisesi yer alır. Transeptte görülebilen Madonna ve Çocuk heykelinin, Michelangelo’nun yaşamı boyunca İtalya’yı terk eden tek heykeli olduğuna inanılıyor.
Sayısız festivale ev sahipliği yapan kentte her çağdan milletten izleri görebilirsiniz. Bruges, aynı simge yapılarıyla da tanınır. Özellikle Kutsal Kan Bazilikası (Hollandaca: Heilig-Bloedbasiliek), İkinci Haçlı Seferi’nden sonra Alsace’li Thierry tarafından şehre getirilen ve her yıl şehrin sokaklarında sergilenen Kutsal Kan’ın kutsal emanetini barındırır. Kentte çoğu ortaçağ şövalyeleri veya haçlılar gibi giyinmiş 1.600’den fazla sakin, bu mil uzunluğundaki dini alaya katılıyor. Brugge’un en önemli el işçiliği hiç kuşkusuz yüzyıllardır üretimini sürdürdükleri dantellerdir. Avrupa’nın en ünlü ve gözde dantel merkezi olan Brugge şehrinde halen yaygın bir şekilde el işçiliği devam etmekte. Bu işlemeleri çeşitli yerlerde küçük masalarının başlarında rahibeler tarafından nasıl yapıldığını görebilir, izleyebilirsiniz.