Konya’nın Karapınar ilçesinde yer alan Acıgöl, kent merkezine ortalama 109 km mesafede bulunuyor. İsminin aksine, gördüğünüzde içinde güzel duyguların uyanmasına neden olan bir doğa harikası burası. Acıgöl’ün masmavi suları, ferah ve berrak görünümüyle insanın içini açıyor, bakıldıkça insanın tekrar bakası geliyor. Ülkemizin batısından doğusuna kadar her köşesinde güzel göller bulunsa da Anadolu’nun bu kıraç topraklarında, etrafın kuraklığına rağmen böylesine güzel bir gölün varlığı şaşırtıcı. Bu nedenle Acıgöl, Konya’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olarak öne çıkıyor. Çevresinde sessizlik hakim, kuşların sesi dışında pek bir ses duyulmuyor. Arada bir görünüp kaybolan sincaplar da gölün etrafında dolaşıyor. Onların bir fotoğrafını yakalamak için enerji harcamak gerekebiliyor. Bu tür bir doğal ortama gitmek istemeseniz bile, gittikten sonra etkilenmemek elde değil.
Bölgenin merkezi, Acıöz Çayı etrafında konumlanmıştır. Çevrede, sonlu volkanlar adı verilen volkanik oluşumlar bulunmaktadır. Bu dağlar, önceden kalın tabakalar halinde tutulan magmanın ve tüfün yükselmesiyle meydana gelmiştir. Bu tür oluşumlar “Maar” olarak sınıflandırılır. Bölge, deniz seviyesinden 1233 metre yüksekte bulunmaktadır. Günümüzde içinde su bulunmayan “Acıgöl” adı verilen yapı, fışkıran bir lav pınarının ağzını temsil eder. Başka bir deyişle, volkanik bir göldür. Bölgenin ekonomisi temel olarak çiftçilik ve hayvancılığa dayanmaktadır. Özellikle patates üretimi oldukça yaygındır.

Acıgöl
Dünya çapında en büyük krater gölü olarak kabul edilir. Gölün tabanı, deniz seviyesinden 1272 metre yüksektedir. Kraterin kendisiyle birlikte büyüklüğü 4,5 kilometrekaredir. Ancak sivrisineklerin yaygınlaşması nedeniyle 1972 yılında bir drenaj sistemi inşa edilmiş ve gölün su seviyesi azalmıştır. Gölün temizlenmesi için bir neden de şudur: Gölün bakımı için kullanılan kaynak, Acıgöl bölgesinin içme suyunu sağlamak amacıyla kullanılmış ve bu nedenle göl buharlaşmıştır. Günümüzde göl, kısa bir süreliğine yükselir ve ilkbaharda eriyen kar ve yağmur suları ile dolduktan sonra zamanla tekrar buharlaşır. Ayrıca gölün kuzeydoğu yamaçları, kum tahliyesi nedeniyle zarar görmüştür.
Acıgöl ’ün hikayesi
Doğanın yarattığı olaylar genellikle dilden dile dolaşan bir hikayenin parçası olur. Acıgöl’ün de kendine has bir hikayesi var elbette. Çok eski çağlarda, Acıgöl’ün yerine devasa bir tepe ve bu tepe eteklerinde ufak bir köyün olduğu rivayet edilir. Bir gün, bu köyden bir derviş geçerken köylülerden ekmek dilenmiş. Ancak hangi kapıyı çalsa da yüzüne kapanmış. Sadece iki çocuklu bir gelin, köylülerin arasından sıyrılarak gizlice dervişe ekmek vermiş, onu misafir etmiş ve ibadet yapması için fırsat sunmuş. Derviş, gelinin yanına giderek, “Kızım, bu köyde büyük bir felaket olacak, bu yüzden hemen bu köyü terk et ve ne olursa olsun arkana asla bakma” şeklinde tembih etmiş. Gelin, bir çocuğunu sırtına alarak diğerinin elinden tutmuş ve köyden ayrılmış. Fakat aceleyle yola çıkarken dervişin nasihatini unutmuş ve duyduğu büyük gürültünün nedenini anlamak için arkasına bakma hatasına düşmüş. Köyün bulunduğu dağın yıkıldığını görmüş ve hemen geri dönmeye çalışmış, ancak olduğu yerde taşa dönüşmüş. Efsaneye göre Acıgöl’de, bu hikayenin doğmasına sebep olan bir taş bulunmaktadır.

Kale
Şehrin güneydoğusunda kalan Kale bölgesi, 1961 senesine dek yaşam alanı olarak değerlendirilirken, aynı zamanda savaş bölgesi olarak belirlenmiş ve yaşam batıdaki ovaya taşınmıştır. Yeraltı şehri ve pek çok şapel, kente yakın bir lokasyonda yer alıyor. Misafirlere yönelik olarak, yeraltı şehrine gelen ziyaretçiler için Bakanlıkça yürüyüş rotaları ve tuvaletler yapılmıştır. Bunun yanı sıra iki kutsal mekan yeniden dizayn edilmiş, yeraltı şehri temizlenmiş ve halka açılmıştır. Vadinin eğimli kısımlarında, ayrıca 18. yy.’dan kalma bir cami de bulunmaktadır. Buradaki taşa oyulmuş dizayn, bölgede yaşayan halk tarafından “saray” olarak adlandırılmaktadır. Kalenin üzerinde bir su deposu yer alır ve taş basamaklarla aşağıya inilebilir.
Tatların Yeraltı Şehri
Yeraltı şehri 1975 senesinde keşfedilmiş ve 1991 senesinde halka açılmış. Bugün hala 2 katı temizlenerek misafirlere sunulmuş. İlk giriş kısmı kaldırıldı ve 15 metrelik bir koridorun sonunda devasa bir giriş alanına ulaşılır. Bu giriş alanı, diğer yeraltı kentlerinde olduğu gibi ortasında açıklıkları bulunan canavar dişli taşlarla kaplanmıştır. Yerel halk tarafından “Hapishane” olarak adlandırılan bölgede, içeride sağ tarafta özel bir bölmeden kesilen üç iskelet bulunmuştur. Burada bir tuvalet de bulunmaktadır, fakat diğer yeraltı kentlerinde olduğu gibi tuvalet bulunmamaktadır.
Roma döneminde mezarlık olarak, Bizans döneminde ise bodrum kat olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Bu odadaki özel düzenlemeler, Roma dönemine ait kaya mezar odalarında ölülerin konulduğu özel düzenlemelerle benzerlik göstermektedir. Ancak daha sonraki dönemlerde bu düzenlemelerin zeminleri kesilerek içlerinde farklı düzenlemeler yapılmıştır. Yeraltı şehrinin ikinci girişinde ise bir at barınağı bulunur. Bu geniş alan, bölümler tarafından desteklenmektedir ve tabanında beş adet dağıtım merkezi bulunmaktadır. Çatı bölümünde yeraltı havalandırma bacası mevcuttur.

Hasan Dede Türbesi
Türbe, cami, mutfak ve mezar odasından oluşmaktadır. Bu mezar odasının Türk-İslam tarihini yansıttığı ve yaklaşık 800-900 yıl önce inşa edildiği düşünülmektedir. Bu nedenle MS 1200 yılı civarında tarihlendirilmektedir. Özellikle taş işçiliği büyük ilgi çekmektedir ve mühendislik tarzı oldukça etkileyicidir. Mezar odasının giriş kapısının çatısına yerleştirilen mermer çarkıfelek motifine dikkat etmek önemlidir. Ayrıca mezarın çevresini saran çivit mavisi boyalı taşlar ve Türk üçgen motifleri oldukça etkileyici bir görünüm sunmaktadır. Ancak mezarın bulunduğu alanın hava koşullarından olumsuz etkilendiği ve zamanla tamamen ortadan kalkabileceği düşünülmektedir.
Kurugöl Kasabası Yeraltı Şehri
Kurugöl köyünde, Tepeören Mevkii’nde yer alan bu yeraltı şehri, Kurugöl merkeze 3 km mesafede yer almaktadır. Yeraltı şehri, sıkışmış volkanik püskürüğün oyulduğu bir tepenin yamacında bulunmaktadır. Kaç katlı olduğu kesin olarak bilinmemektedir, çünkü henüz temizlenmemiş galeriler bulunmaktadır ve ışıklandırma yapılmamıştır. Orijinal girişi kaybolmuş durumdadır. Günümüzde batı yamacındaki göçüklerden içeri girilebilmektedir. Yeraltı şehrinde oturma alanları, erzak depoları, mezarlık, mutfak gibi farklı mekanlar ve bunları birbirine bağlayan galeriler bulunmaktadır. Ancak bu yer, turizme yönelik herhangi bir girişimde bulunulmamış ve orijinal halini korumaktadır.

Topada Yazılı Kaya Anıtı
MÖ 8. yüzyılda Kapadokya bölgesinde, Kayseri-Niğde ve Nevşehir yörelerinde “Tabai Krallığı” adıyla bir krallık bulunuyordu. Bu döneme ait bölgede çeşitli yerlerde Hitit hiyeroglif yazılı kaya anıtları bulunmaktadır. Bu yazıtların oluşturulduğu dönemde Tabai ülkesi, çeşitli küçük şehir krallıkları tarafından yönetiliyordu. Ancak MÖ 7. yüzyılda İskit ve Kimmerlerin Anadolu’yu istila etmeleri ve Frigleri yok etmeleri sonucunda, Tabai krallığı da İskit ve Kimmerlere karışarak tarih sahnesinden silinmiştir. Bu dönemden sonra hiyeroglif yazı unutulmuş ve kullanılmamıştır. Ancak Hitit hiyeroglifleri ile yazılmış olan bu kaya anıtlarından en önemlisi, ilçe merkezine bağlı Ağıllı köyünde bulunmaktadır. Bu yazıtın MÖ 738-730 yılları arasında yazıldığı düşünülmektedir. Ana kayanın güneye ve batıya bakan yüzeyleri düzeltilmiştir ve kaya 4 metre genişliğindedir. Kaya üzerine resimli yazılar yani hiyeroglif yazısı oyulmuştur. Metin oldukça uzundur ve 8 satır ve 400 kelime içermektedir. Ne yazık ki yazıtın bazı bölümleri tahrip olmuştur.